Bugün sırada Veronica Roth'un çoğumuzun bildiği "Uyumsuz" serisi var. Aslında bu seri biteli bayağı zaman geçtiği için çok fazla yazmak istemiyordum zira güncelliğini de yitirdi gibi şu sıralar, hakkında yazılacak her şey de yazıldı zaten. Ben sadece "Dört"ü anlatacaktım bugün ama Dört'ten bahsederken serinin tamamından da bahsettiğimi farkedince bari başlığı genişleteyim dedim. Kitap tanıtımından ziyade hikayeyle ilgili kendi fikirlerime yer vereceğim. Biraz ayrıntı barındırıyor bu yazım ama spoiler vermemeye çalıştım, güvenle okuyabilirsiniz.
Ben bu kitapları çok sevdiğimi söyleyerek başlamak istiyorum. Siz aldanmayın çoğu insanın bu tarz kitapları "genç yetişkin" diyerek kötü yorumlamasına (çünkü ben kitapların bu şekilde yaşa göre sınırlandırılmasının insanları olumsuz etkilediğini düşünüyorum). Evet, kahramanlarımız genç (16-18 yaşlarındalar) ama bu kitabın tasvir ettiği distopya o kadar karanlık ki o çocuklar 30 yaşın olgunluğunu yaşamak zorunda kalıyorlar çoğu zaman. E haliyle bu sizi de etkisi altına alıyor. Siz de kendinizi o toplulukların içinde buluyorsunuz okurken, "Acaba ben hangi toplulukta olurdum?" diye kendi kişilik özelliklerinizi sorgulamaya başlıyorsunuz. Ben en çok nelerden korktuğumu düşünmüşümdür mesela, o karakterler kadar cesur olamayacağıma o kadar eminim ki o dünyada yaşasaydım hiçbir fark yaratamadan ölüp giderdim diye düşündüm çoğu zaman.

Ben kendimi kaptırıp daha derinlere inmeden önce hiç bilmeyenler için kısaca konusundan bahsedeyim. Kitabın anlattığı distopya günümüz toplumundan çok farklı normlar barındırıyor. Hikaye karanlık (bana göre karanlık) bir gelecekte geçiyor ve insanlar kendi özelliklerine göre beş gruba ayrılıp toplumda o şekilde yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu gruplar; Cesurluk, Fedakarlık, Dürüstlük, Dostluk ve Bilgelik şeklinde belirlenmiş. Çok büyük bir savaş-yıkımdan sonra devlet yöneticileri, insanların kişilik farklılıklarından dolayı toplumun bozulduğuna karar vermişler. Fakat bu kişilik özellikleri konusunda düşünce ayrılığına gitmişler ve bir bütünlüğe ulaşamamışlar. Birileri insanların biraz daha cesur olmaları gerektiğine, başka birileri insanların daha fazla fedakar olmaları gerektiğine ya da daha fazla bilgili olmaları gerektiğine karar vermişler. Eğer insanlar/toplum hayal ettikleri şekilde olsaymış o yıkımlar ve savaşlar yaşanmazmış. Böylece bu topluluk sistemini kurmuşlar ve toplumu 5'e ayırmışlar. Buraya kadar çok güzel görünüyor aslında ama her dayatma toplumu gibi bunun da eksileri var tabii. Şöyle ki; herkes bir topluluk seçmek zorunda; 16 yaşlarına kadar ailelerinin olduğu toplumda yaşamak zorundalar ve ondan sonra sınava girip bir topluluk seçmek zorundalar. Ancak istedikleri topluluğa gitmeleri de kolay değil çünkü "topluluk aileden önce gelir" ve topluluk değiştirdikten sonra ailelerini bir daha görmemeyi bile göze alabilmeleri gerekiyor. Hatta topluluk seçtikten sonra o topluluğa layık olabilmek için de bir hazırlık dönemi geçiriyorlar ve genellikle hiç de kolay olmayan çeşitli sınavlara maruz kalıyorlar. Fazlasıyla katı ve hiç de affedici olmayan bir yönetim sistemleri var. Eğer seçtikleri topluluğa uygun olmadıklarına karar verilirse topluluktan atılıyorlar ve sokaklarda "topluluksuz" olarak yaşamaya mahkum ediliyorlar. Bu topluluksuzlar da toplumun geri kalanı tarafından dışlanmış ve hayat koşulları oldukça kötü bir halde yaşamaya çalışır hale geliyorlar.
Kitabın geçtiği dünyayı kısaca anlattığıma göre asıl konumuza yani karakterlere gelelim; kitabın baş kahramanı 16 yaşında bir kız,
Beatrice Prior. Beatrice bir fedakar; onun topluluk seçimi ve sonrasında yaşadıkları üzerine kurulmuş kitaplar. Önce Beatrice'in fedakarlıkta hiç de istemediği bir hayatı yaşamakta olduğunu görüyoruz; fedakar olmanın bütün kötü yanlarını öğrenmemizi sağlıyor onun hissettikleri. Fedakarlar adı üstünde "fedakar insan"lar olmak zorundalar, bu tabii ki kötü bir şey değil ancak bu fedakarlık tanımı zamanla fazlasıyla bozulmuş ve "her konuda kendi hayatından ödün verme"ye dönüşmüş. Mesela, vücut hatlarınızı-güzelliğinizi belli eden hiçbir şey giyemezsiniz, renkli bile giyemezsiniz, kıyafetleriniz çuval gibi ve sıkıcı bir gri olmak zorunda. Aynaya bakmak bile yasak, bunlarda amaç dikkat çekmemek ve diğer topluluklara hava atmamak gibi görünüyor. Çok güzel ve lüks yemekleri yemeleri de yasak, olabildiğince az şeyle doymak zorunda kalıyorlar (Beatrice hamburgerin ne olduğunu bilmiyordu mesela). Evlerde görev dağılımı var (bu güzel olabilir ancak bunun da zorunlu olması insanda kötü bir baskı yaratıyor herhalde); herkes haftanın belirli günleri bulaşık-yemek-temizlik gibi şeylerle tek başına ilgilenmek zorunda. Yüksek sesle gülmeleri, fazla mutlu olmaları da yasak mesela. Sevgi gösterileri de toplulukta hoş görünmüyor dolayısyla sevgili olmak-öpüşmek-el ele tutuşmak da yasak. Hatta toplu taşıma araçlarında fedakarlar saatlerce bekliyorlar ki diğer topluluklar rahat rahat oturarak hemen gidebilsinler. Gördüğünüz gibi onların "fedakarlık" tanımı adeta "enayilik" haline gelmiş. Beatrice de bütün bunların farkında olduğu için oradan koşarak kaçmak istiyor. Kitap da onun sınavıyla ve seçimiyle başlıyor zaten. Beatrice seçim günü tamamen ani bir kararla cesurluğu seçiyor (orada daha özgür olacağını düşünüyor) ve yeni topluluğuna kendini Tris olarak tanıtıyor. Bu "Tris" ismini söylediği ilk kişi de kitabımızın diğer karakteri (bu isim seçimi yeni bir insan olabilmelerini ve geçmişlerini unutmalarını sağlıyor o yüzden göründüğünden daha da önemli aslında).
Bu diğer karakterimiz de Tobias Eaton, 18 yaşında cesur bir erkek. Ama cesurluk topluluğunda onun gerçek ismini bilen yok ve herkes onu "Dört" olarak tanıyor. Bunun sebebi de onun sadece dört korkusu olması tabii ki. Tobias'ın cesurluktan önceki hayatı ise biraz karışık, zaten onunla ilgili çoğu şeyi Roth, "Dört" isimli kitabında anlatıyor. Tobias eskiden bir fedakardı ve o da sırf bu topluluktan kaçabilmek için cesurluğu tercih etmişti fakat onun Tris'ten farkı babasından sürekli şiddet görmesiydi. Babası fedakarlık toplumunun yöneticilerinden biriydi, herkes onu tanırdı ve genellikle ondan korkarlardı. Onun Tobias'a yaptıklarını duysalar bile kimse sesini çıkarmazdı. Hatta Tobias'ın annesi bu zulüme daha fazla dayanamayıp kaçmış (topluluksuzlara katılmış) fakat babası her şeyi tezgahlayıp annesini öldü diye göstermişti. Ve küçük bir çocuk olan Tobias yıllarca bunun acısını yaşamış. Haliyle babasından hem korkar hem de ondan nefret eder hale gelmiş. Cesurluk'u seçerek daha güçlü, daha cesur olabileceğini ve bu korkusunu yenebileceğini düşünmüş. Tobias'ın bu geçmişi çok küçük bir ayrıntı olarak görünebilir ancak hikayede çok büyük önemi var, o yüzden ben biraz ayrıntı vermek istedim.
Karakterlerden bahsettiğime ve bu arada Fedakarlık toplumunu bu kadar yerin dibine ittiğime göre biraz da Cesurluktan bahsedeyim o zaman. Cesurluk topluluğunun asıl amacı toplumu dış tehlikelerden korumakmış. Bir nevi toplumun askeri gücü olmaları gerekiyordu yani. Ancak zamanla bu toplum da diğerleri gibi yozlaşmış ve insanların sadece fiziksel güce ve güçsüzleri ezmeye önem verdiği bir toplum haline gelmiş. Cesurlar diğer toplulukları bek beğenmiyorlar ve onlardan daha güçlü ve daha cesur olduklarını her fırsatta göstermeye çalışıyorlar; mesela toplu taşıma araçlarından (trenler) atlayarak iniyorlar, sürekli zıplayıp koşarak ve bağrışarak hareket ediyorlar. Bu topluluktakilerin de genellikle tercih ettiği renk siyah. Genellikle herkes, cesaretini kanıtlamak amacıyla dövme yaptırıyor. Bütün bunlar bir zorunluluk değil tabi ama bunları yapmayanları da aralarında bulundurmadıkları için zamanla zorunluluk haline gelmiş. Topluluksuzların büyük çoğunluğunu cesurluktan atılanlar oluşturuyor; fiziksel engelleri olanlara-sakatlananlara ve yaşlılara cesurlukta yer yok. Bu toplumdayken en küçük bir korku belirtisi gösterenleri de bir şekilde toplumdan uzaklaştırıyorlar; bazen öldürerek bazen de intihar etmelerini sağlayarak. Genelde sakatlayıp topluluktan atıyorlar tabii. Tris bu topluluğun içine girene kadar bu kötü yönlerini bilmiyordu ama topluluksuz olmak istemediği için savaşmayı hiç bırakmadı ve biliyoruz ki mükemmel bir cesur oldu sonunda.
Unutmadan uyumsuzlardan bahsedeyim. Uyumsuzlar birden fazla topluluğa göre özellikler gösteriyorlar. Mesela aynı anda hem fedakar hem cesur hem de dost olabilmek gibi. Bu da insanların korktuğu bir özellik, çünkü alışılmış bir şey değil; insanlar ikiden fazla topluluğa yatkın olmuyorlar genellikle. Uyumsuzlara kimse iyi gözle bakmıyor ve zaten onların hayatı tehlikede çünkü Bilgelik ve Cesurluk topluluğu uyumsuzları gizli gizli öldürmeyi çok iyi başarıyor. Kısaca "uyumsuz" olmak bu topluluk sistemi için bir tehdit oluşturuyor. Tris tabii ki bir uyumsuz. Tobias da öyle (aslında değil ama öyle gibi, karışık biraz, girmeyeyim oraya ama Tobias kendini uyumsuz sanıyor ve bununla gurur duyuyor), birbirlerini bu kadar iyi anlamalarının sebebi de bu özellikleri herhalde. Hatta Tobias o kadar memnun ki bu halinden gizli gizli bütün toplulukların simgesini sırtına dövme yaptırıyor. Dövmesini biri görse başının derde gireceğini bile bile hem de. Tris de onun bu haline aşık oluyor sanırım.
Yazımı o kadar uzatmışım ki kitabın sonundan bahsetmemeye karar verdim şu an. Spoiler yok yani bu yazıda, olmayacak! =)
Herkesin bildiği genel hikayeden başka bir şey anlatmadım aslında ama benim bu seriyi çok sevmemin sebebi verdiğim bu gereksiz gibi görünen ayrıntılardır işte. Topluluk fikrini anlamak ve karakterlere bağlanmak daha kolay oluyor ayrıntılara dikkat edince. Çoğunuzun filmi izlediğini biliyorum ama hikayeyi birazcık bile sevdiyseniz hemen kitapları okumanızı öneririm. Her şeyi daha kolay anlayacaksınız; bu topluluğun öncesi ve sonrası, büyük savaşın nedenleri, ufak tefek karakterlerin bu savaştaki önemi... Bunlar filmde arka planda kalıyor ve çünkü film genel olarak Tris'e yönelmiş gibi duruyor. Tabii kitap da Tris'e yönelmiş gibi duruyor ilk bakışta ancak biz biliyoruz ki; Roth'un ilk düşündüğü baş karakter Tris değil de Tobias'tı. Bu da bizi başka bir kitaba götürüyor; "Dört". Bu da bu yazının asıl amacıydı işte, şimdi gönül rahatlığıyla yazabilirim =)

Bu kitap ile ilgili fikirlerimi daha önce yazmıştım ve kitabı henüz alamadığımı belirtmiştim. Dört, geçenlerde nihayet elime geçti ve kesintisiz 4,5 saatte okuyarak kitabı bitirdim. Dolayısıyla da kendimi tutamadım ve bilgisayarıma-bloğuma saldırdım.
Bu kitap, maalesef ki, o çok sevdiğim Uyumsuz hikayesiyle ilgili bilmediğimiz şok edici bir şey anlatmıyor. O şekilde düşünerek, yeni şeyler öğrenir miyim diyerek alıp okumayın yani. Tobias'ın hayatı var sadece bu kitapta. Bilmediğimiz bazı ayrıntılar var onunla ilgili, bunlar da ilk bakışta önemsiz ve gereksiz gibi dursa da bu ayrıntılar sayesinde hem Tobias'ın Dört'e dönüşmesini görüyoruz hem de cesurluk topluluğunun içinde neler döndüğünü öğrenebiliyoruz.
Ben Uyumsuz'da da Tobias karakterini aşırı severdim, Tris'ten daha çok severdim mesela ama bu kitap onu daha da çok sevmemi sağladı. Ayrıca Tris'i onun gözünden görmek Tris'i bile sevmemi sağladı ki ben Tris'in bazı huylarından adeta nefret ediyordum aslında. Ama Tobias'ın gözünden Tris'i güçlü ve güzel bir kadın hatta neredeyse seksi bir kadın olarak görmek, ilginç bir deneyim oldu benim için. Bunları Uyumsuz serisinde farketmeniz mümkün değil çünkü.
Bu romantik hikayenin dışında benim bu kitapta ayrıca sevdiğim şey ise Tobias'ın annesinin hikayesi. Ona tam olarak neler olduğunu Uyumsuz'da görememiştik ancak burada her şey yerli yerine oturuyor ve Uyumsuz'da nefret ettiğimiz o kadına hak verir hale geliyoruz. Onun yerinde olsaydım ben de aynı şeyleri yapardım, küçük çocuğumu o barbarla bırakmak dışında tabi. Ama her şeye rağmen bu kadını anlıyoruz ve seviyoruz, benim için bu çok önemliydi.
İnsanların sadece siyah-beyaz olmadığı hikayeleri severim ben; çok iyi bir karakterin bile yaptığı hataları görmek isterim her zaman. Ya da kötünün neden kötü olduğunu görmek isterim ve sonunda kötüye bile hak verecek hale gelmeyi severim kitap okurken. İşte bu kitaplar da insana bu ikilemleri yaşatıyor.
Bu kitaplar benim için sadece "gençlik romanı" ya da "distopik roman" olmaktan çok daha farklı. Karakterlerle birlikte kendimi ve içinde bulunduğum toplumu da sorguladım hep. Size de bunu yaparak okumanızı tavsiye ediyorum. Yazımı da biraz uzatmışım ama okursunuz bence, okursunuz okursunuz =)
Etiketler: Dört, kitap, Uyumsuz Serisi, Veronica Roth