Çok tatlı bir seri var bu sefer sırada, Kiera Cass'ın yazdığı, üç kitaplık, "The Selection" nam-ı diğer, Beni Seç serisi. Biraz romantik, biraz distopik bir seri bu. Geleceğin kast sınıflara ayrılmış Amerika'sında, Prensin eşi olabilmek için saraya gelip birbirleriyle yarışan kızları anlatıyor. Bizim karakterimiz ise bu kızlardan biri olan America. Bu seçimin dışında sarayın uğraşmak zorunda kaldığı politik sorunlar da var haliyle, Güneyli Asiler ve Kuzeyli Asiler var. Bu sarayda az da olsa tehlike ancak bol bol entrika ve tuzak var, herkesin istemese bile yapmak zorunda olduğu şeyler var ve ana konusu dolayısıyla bolca aşk var.
Bu yeni bitmiş bir seri (geçen sene bitti aslında, yeni sayılır) olduğu ve ben de bayılarak okuduğum için bu yazımda biraz ayrıntılı anlatmış olabilirim, özellikle birinci kitabı. Ama hikayenin sonuna dair ya da hikayenin geneliyle ilgili çok önemli bir şey söylemedim ve aslında bahsetmediğim bir sürü önemli olay var. O yüzden bence hepiniz güvenle okuyabilirsiniz yazımı. =)
The Selection 1, Beni Seç
35 kız bir tacın peşinde. Kazanan prensi de kapacak...
Kitabımız gelecekte geçiyor; gelecekteki Amerika topraklarında, Illéa ülkesinde. Bu ülke günümüzden o kadar farklı ki Cadılar Bayramını bile bilmiyorlar mesela. Bu ülkede kast sistemi var ve bu çok acımasız bir sistem; 1'den 8'e kadar sınıflar ve her sınıfın yapacağı işler ve yaşayacağı hayat kesin olarak belli. Kahramanımız Amerika, bir Beş. Beşinci sınıfı, sanatçılar oluşturuyor; ressamlar ve klasik müzisyenler. Ancak bu insanlar ne zengin ne de fakirler. Hatta zengin olmaktan çok uzaktalar. Paraları ksıtılı ve gelirleri mevsime göre değişiyor. Bu yüzden saraydan prenses seçiminin yapılması için herlesin başvuru yapabileceği duyurusu gelince America'nın ailesi çok heyecanlanıyor; çünkü Amerika'nın bu seçimi kazanması, onu ve ailesinin kurtuluşu demek. Fakat saraya gitmek istemiyor; çünkü herkesten sır gibi sakladığı bir sevgilisi var, Aspen. Aspen Altıncı sınıf. Altılar hizmetçidir ve bir kadının kendinden daha aşağı sınıftan biriyle evlenmesi pek mümkün değil. America bütün bunları umursamadan Aspen'i seviyordu ancak gizlice sevmek dışında da yapabileceği pek bir şey yoktu. Ailesinin ısrarları üzerine Seçim'e girebilmek için başvurusunu yaptı ve şaşırtıcı bir biçimde, saraya gitmeye hak kazandı! Garip bir kararsızlıkla hazırlıklarını yaparken, Aspen'in onu aldattığını fark etti ve bu muhtemelen saraya daha kararlı gitmesine sebep oldu.
Her ayrıntıyı anlatmak istemiyorum; America Prens Maxon'u tanıdıkça ondan hoşlanmaya başladı, tabi prensin de ona ilgisi büyüktü. Ancak prens, her kıza ilgili davranmalı ve hepsini tanımaya çalışmalıydı, hiçbirine haksızlık yapmamalıydı. Amerika Maxon'un aşkından emin olamıyordu fakat aynı şekilde Maxon'u da tedirgin eden bir şeyler vardı Amerika'da. Amerika kendini saraya ait hissetmiyordu ve içten içe kalbi hep Aspen'e gitti geldi. Aspen de yaptığından pişman olmuş ve Amerika'yı unutamamış olacak ki bir şekilde asker olmayı başarıp saraya girdi. Saraydaki korumalardan biri olarak artık her an America'nın yanında olacaktı!
Bütün bu ikilemlerin yanında Amerika ayrıca onu istemeyenlerle ve saraydaki diğer kızlarla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Sarayda zamanla elemeler yapılıyor ve kızlar teker teker evlerine gönderilmeye başlıyordu. America'nın aşkı için ya da taç için biraz savaşması gerekiyordu artık.
The Selection 2, Elit
Sarayda 6 kız... Savaş kızışıyor.
35 kişi olarak başladıkları bu serüvene şu an 6 kişi devam ediyorlar ve tabi ki America da bu kızlardan biri, şimdilik.
Bu kitap America'nın gel-gitlerini anlatıyor daha çok. Aspen mi Maxon mu? Zaten ondan başka hangi kız prensten başkasını da seçenek olarak görüp prensi bekletebilirdi ki! Fakat bu kitapta Aspen'i fazlasıyla düşünerek beni yeterince sinir etmeyi başarıyor America.
Bu kitapta ayrıca kraliyet sorunlarını, kraliyetin America'ya tavrını, America'nın halka tavrını ve Kuzeyli Asiler'in saraya yaptıkları saldırıları görüyoruz. Ve tabi ki Maxon'a fazlasıyla göz koymuş olan ve bunun için America'yı her şekilde rezil etmeye çalışan kızlar da hala var.
The Selection 3, Sonsuza Dek
Önce aşk gelir.
Evet, bu cümleden de anlaşıldığı gibi, America bir karar verecek artık. Sarayda 4 kişi kalacaklar ve işler daha da kızışacak. Aynı zamanda Kuzeyli Asilerin saldırıları da gün geçtikçe daha zarar verici ve korkutucu bir hal almaya başlıyor. America'nın tahmininden de daha fazla şey dönüyor buralarda; onun bir Beş olmasından ve kast sisteminden nefret etmesinden dolayı onun prenses olmasını istemeyen insanlar oldukça fazla ve ne yazık ki Kral da bunlardan biri.
America'nın kararsızlığını pek göremiyoruz bu son kitapta ve ben bundan fazlasıyla memnunum. Fakat bu sefer de Maxon kararsız, Amerika'nın onu istemediğini düşünüyor ve kızlar arasında onu gerçekten sevenler var; onlar arasında bir karar vermeye çalışıyor. Ama her ne kadar umutsuz olsa da America'yı saraydan göndermeye gönlü razı olmuyor. Biri daha gidiyor, kızlar 3 kişi kalıyor ve artık her şey Seçim gününde Maxon'un ağzından çıkacaklara bağlı. America'yı bile şok edecek şeyler söylüyor!
Bu arada America edindiği çevresi dolayısıyla başka prensesler sayesinde Güneyli Asilerle anlaşma yapıyor ve bu onların oldukça işine yarıyor. Kast sistemini kaldırmak istediğini ve suç işleyenlere verilen cezaların hiç de adil olmadığını her fırsatta dile getirerek sürekli bütün dikkatleri üzerinde toplamaya devam ediyor. Halk artık onu istiyor, kendini kabul ettirmeyi başardı fakat onu istemeyen Kral ve Kuzeyli Asiler ne olacak? Ya da Maxon'un görüştüğü diğer kız?
Her şey bu kitapta mükemmel bir şekilde sonuçlanıyor, bu sorulardan da fazlasının cevaplarını buluyoruz kitabı bitirdiğimizde. Ve tabi ki yüzümüzde gözyaşlı kocaman bir gülümseme ile...
Çok kısaca anlatıp göz alıcı birçok olaya ve karaktere değinemedim ama o kadarını anlatsam artık kitapları buraya yazmış olacaktım herhalde. Bence okumanız gerekiyor. Kesinlikle bir şeyler hakkında düşünmenizi sağlayacak, hatta konu sadece aşk olduğunda bile düşünecek çok şey var... Bu kitap gerçekten distopik ve gerçekten romantik! =)
Etiketler: Beni Seç serisi, Kiera Cass, kitap